Beslenme söz konusu olduğunda bazı öneriler neredeyse sloganlaşmıştır. Bunlardan biri de hiç kuşkusuz:
“Az az, sık sık yiyin.”
Birçok kişi bu cümleyi o kadar içselleştirmiştir ki, günde 6 öğün yemediğinde yanlış bir şey yapıyormuş gibi hisseder.
Ancak güncel bilimsel veriler, hücresel sağlık, insülin dengesi ve sindirim sistemi üzerinden bakıldığında bu yaklaşımın pek çok kişi için düşündüğümüz kadar sağlıklı olmadığını ortaya koyuyor.
Her acıktığımızda yemek yemek, gerçekten ihtiyacımız mı? Yoksa bu, metabolizmamıza bir yük mü?
Mitin Kökeni: Kan Şekerini Dengede Tutmak
“Az az sık sık” önerisi, esas olarak kan şekeri dengesini korumak için geliştirilen bir stratejiydi. Özellikle işlenmiş karbonhidratlar ve düşük lifli, hızlı sindirilen gıdalarla beslenen bireylerde kan şekeri gün içinde sık sık düşer ve açlık hissi artar. Bu açlık hissiyle başa çıkmanın geçici yolu sık yemektir.
Ama gerçek şu ki: Doğal, işlenmemiş, protein ve yağ açısından dengeli bir öğün tüketen bireyler, birkaç saat tok kalabilir. Hatta açlık hisleri daha yavaş ve daha sakin şekilde ortaya çıkar.
Yani asıl sorun öğün sıklığında değil, öğün kalitesindedir.
Sürekli Sindirim: Vücuda Bitmeyen Bir Mesai Yüklemek
Sindirim sistemi, oldukça karmaşık ve enerji gerektiren bir süreçtir. Her lokmadan sonra mide, pankreas, karaciğer ve bağırsaklar yoğun bir şekilde çalışmaya başlar. Bu işlem birkaç saat sürer. Ancak siz bu süreç tamamlanmadan tekrar yediğinizde, sindirim döngüsü kesintiye uğrar ve sil baştan başlar.
Bu durum, vücutta hiç durmadan çalışan bir sistem yaratır.
- Hücresel yenilenme aksar,
- Otofaji (hasarlı hücrelerin temizlenmesi) devreye giremez,
- Bağırsaklar sürekli çalıştığı için şişkinlik, gaz, yorgunluk artar,
- Pankreas sürekli insülin salgılamak zorunda kalır ve bu da zamanla insülin direncine zemin hazırlar.
Oysa bazen yememek de iyileştiricidir. Sindirim sistemine dinlenme süresi vermek, bütünsel sağlığı destekler.
Açlık Sinyallerini Yanlış Yorumlamak
Birçok insan “acıktığını” düşündüğünde aslında kan şekeri düşüşü, sıkılma, stres, susuzluk veya sadece alışkanlık hissi yaşıyor olabilir.
Gerçek açlık; bedenden gelen sakin ve fiziksel bir sinyaldir. Bu sinyali fark etmek için öğünler arası mesafe gerekir. Sürekli atıştıran bir kişi bu sinyalleri duyma becerisini kaybeder.
Peki Neden Bu Kadar Benimsendi?
“Az az sık sık yeme” yaklaşımı diyet endüstrisinin de işine yarayan bir sistemdi.
- Sık öğünler için daha fazla atıştırmalık,
- Paketli ‘diyet’ ürünler,
- Öğün planlarına bağımlı bireyler…
Ayrıca bu sistem, metabolizmayı “canlı tutmak” olarak lanse edildi. Oysa metabolizma durmaz. Vücudun ihtiyacı olan şey, sürekli enerji almak değil; enerji sistemlerinin verimli çalışmasıdır. Ve bu verimlilik, yemek yediğimizde değil, yemediğimizde çoğunlukla sağlanır.
Bedenle Bağ Kurmak: Daha Az Yiyerek Değil, Dikkatle Yiyerek
Sık yemek bir güven hissi verebilir ama bedenle bağ kurmak için güvene değil, farkındalığa ihtiyacımız var.
- Gerçekten aç mıyım?
- Doyduğumda durabiliyor muyum?
- Bu öğün bana enerji mi veriyor, yoksa ağırlık mı?
gibi soruları sormadan geçirilen her öğün, otomatik pilotta yaşamaktır.
Yeme aralıklarını uzatmak, çoğu zaman yemekle kurduğumuz ilişkiyi dönüştürmek için güçlü bir fırsattır.
Yemek yemek bir ihtiyaç, ama sürekli yemek bir alışkanlıktır. Sindirime ara vermek; sadece fiziği değil, zihni de rahatlatır. Yemek arasında sessizlik olduğunda beden konuşmaya başlar.
- “Az Az Sık Sık” Miti - 9 Temmuz 2025
- Sporcu Beslenmesinde Yapılan 5 Kritik Hata - 6 Temmuz 2025
- Yazın Neden Daha Az Yeme İhtiyacı Hissederiz? - 3 Temmuz 2025